21 Aralık 2009 Pazartesi

Hafta Sonu Üzerine



Hafta sonu bilgisayardan uzak durmaya çok alıştım, herhalde bundan sonra da böyle gidecek. Sadece dün akşam maçı izlediğim yerdeki bilgisayardan bir liderlik gönderisi girdim. Ben de stres yapmışım, ilk devrenin sonu beni çok germiş. Maç bitince çok rahatladım, liderliği kutlamak içimden geldi. Neyse, ben yine kısa kısa hafta sonundan aklımda kalanları not edeyim.


* Önce Fenerbahçe. Güzel başlayıp kabus gibi devam eden ilk devre başladığı gibi iyi bitti. Ben bile çok yoruldum. Takım hem dışarıdan çok darbe aldı, hem de kendi kendine darbeler vurdu. Kopmadan az bir farkla geride bitirmeyi kabul edebilecekken devrenin liderlik ile bitmesi çok güzel.

* Fenerbahçe iyi oynadı ve kazanmayı hak etti. Özellikle rüzgara karşı oynanan ilk devrenin ilk yarım saatinde ortaya konan futbolu beğendim. Savunmada hatalı hatta rezalet bir ofsayt kararı ile kesilen pozisyon dışında ilk devre Trabzonspor’a pozisyon verilmedi, hücumda da devreyi 1-2 farkla önde kapatabilecek pozisyonlar bulundu. Kalan bölümde ise büyük maçlardaki klasik Fenerbahçe futbolunu gördük. Rakibe boş alan bırakmayan ve topa olabildiğince sahip olmaya çalışan takımı bir kez daha izledik.

* Maçın adamı yine Güiza. Maçın başında çıkardığı şuta inanamadım, kaçırdığı Youtube’luk golle kendime geldim. Genelde iyi oynadığını düşünüyorum hatta 1 gol daha atacak gibi geliyordu ama Song’un dizinin de katkılarıyla yerini Semih’e bıraktı. Takımın en zayıf halkası 2 haftada 5 puan kazandırdı ve takımına liderliği getirdi.

* Andre Santos sol bekte hoşuma gidiyor. Fiziği ve devamlılığı arkada oynamak için daha uygun. Özer ise kötüydü. Gereksiz riskler aldı, çok top kaybı yaptı. Sağ kanatta Gökhan ve Mehmet Topuz da iyiydi. Alex yine Alex’di, kafasıyla ara pası attı ve vurduğu o kafada neredeyse 1 metre sıçramıştı. Fenerbahçe adına en iyiler ise benim için önce Bilica, sonra da Cristian’dı.

* Gol sevincini yaşarken Güiza’nın yanında onu sürekli fırçalayan Emre ve Alex ile beraber Semih’e koşması beni etkiledi, daha doğrusu çok mutlu etti. Şampiyon olmak istiyorsan önce takım olacaksın.

* Beşiktaş-Bursaspor maçınının sadece ilk devresini izleyebildim. Öyle bir zeminde oynanan futbolu değerlendirmek doğru değil çünkü sahada oynanan futbol değil başka bir şeydi. Ben öyle bir sahada sadece mücadele gücünü ve oyuncu zekasını yorumlarım. Gördüğüm bölümde toplara korkmadan giren ve daha diri gözüken taraf Bursaspor’du.

* O zeminde topun nereye gideceğini, sahanın neresinde sekip neresinde yapışıp kalacağını görüp ona göre oynamak zeka işidir. Bursaspor bunu da daha iyi beceriyordu. Bunda futbolcunun zekası kadar teknik direktörün de payı var. Ertuğrul Sağlam zemine göre oyuncu tercihi ve oyun sistemi belirlerken Mustafa Denizli oyuncu değişiklikleri ile maça damgasını vurmuş.

* Galatasaray maçını rakı sofrasında otururken göz ucuyla takip ettim o yüzden çok fazla yorum yapamayacağım ama Gençlerbirliği’nin arka arkaya yakaladığı 3 pozisyonda golü bulamamış olması büyük şans. Galatasaray da pozisyona girdi tamam ama Gençlerbirliği’nin pozisyonlar öyle böyle değildi. Antalyaspor maçından sonra bu maçta da rakip takımın bulduğu birbirinin kopyası pozisyonlar üzerine Galatasaray’lıların çok düşünmesi lazım. Golde ise ben aslan payını Keita'ya veririm. Elano'nun pası da tabii ki güzel ama Keita koşusuyla pası çağırdı.

* Kayserispor bir maç kaybedince özüne döndü. Maç sonu vermiş oldukları görüntüler beni hiç şaşırtmadı. Boşuna bu ülkenin en çok nefret edilen takımlarından biri değiller. En komiği ise Antalyaspor’lu futbolcuların zaman geçirmek için yere yatmasından şikayet etmeleriydi. Evet evet, Kayserispor rakibin futbol dışı zaman geçirmesini eleştiriyorlardı.

* Ankaragücü’nün kaybetmesine sevindim ama Baki’ye üzüldüm. Sivassspor’un ikinci golünde hatası vardı, takımı beraberliği yakaladıktan hemen sonra kendi kalesine attığı golle maça damgasını vurdu.

* Barcelona 6. kupayı da kazandı. Bir sezonda 6 kupa. Bu takım için daha fazla söyleyebilecek bir şey kalmadı.

* Barcelona kazandığı 6. kupayı kutlarken Real Madrid de Zaragoza karşısında aldığı 6 gollü galibiyete sevindi. Higuain’in attığı 2. gol harika. Galiba bu adam Avrupa’nın en iyi forvetlerinden biri ama aynı zamanda belki de en underrated oyuncusu. Underrated demek istemezdim ama bu kelimenin Türkçe karşılığı tam olarak yok.

* Mancini kendisini Juventus’a atmaya çalışıyordu, Manchester City oldu. Mark Hughes için üzüldüm ama bu sonu sezon başında tahmin ediyordum. Arapları kesecek bir isim değildi. Aslında beklediğimden fazla bile dayandılar.

* İngiltere’de Manchester United ve Liverpool kaybederken Chelsea de West Ham deplasmanından 1 puanla döndü. Liverpool’dan umudu kestiğimize göre bu sezon Arsenal’in şampiyon olmasını istiyorum. O da olmayacaksa Chelsea olsun.

* TRT vereceğini söylediği Bundesliga maçlarını kafasına göre yayından kaldırıyor. TBMM Tv için farklı bir kanal bulamıyorlarsa maçları başka bir kanaldan verebilirler ama onlar direkt maçı vermemeyi tercih ediyorlar. Bu hafta da Bayern Münih maçı güme gitti. Hayır, her şeyi geçtim yayın hakkı için verdikleri paraya yazık.

* Hafta içi Türkiye Kupası maçları oynanacak. Değeri her gün azalan kupayı daha da değersiz hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Futbol tatile girdikten sonra maç oynatıp kendileri bile bu kupayı kaale almadıklarını gösteriyorlar. Maç saatleri ise tam facia, Fenerbahçe Saraçoğlu’nda 18.30’da oynuyor. Galatasaray ise Trabzonspor ile Sami Yen’de 21.30’da. Sanki “tribünlere ne şekilde daha az seyirci getirebiliriz” diye özellikle uğraşıyorlar.

* Süper Lig’e yine 1 aydan fazla ara veriliyor. Herhalde biz çok aptalız, bizim düşünemediğimiz şeyleri düşünüp de böyle bir takvim belirliyorlar. Bizden çok ara veren bir lig var mı merak ediyorum ama sanmıyorum. Yapacak bir şey yok, 1 ay boyunca transfer yalanları ve devam eden Avrupa Ligleri ile idare edeceğiz.

Hiç yorum yok: